Yenilmez Armada - III. Bölüm

Yenilmez Armada - III. Bölüm

Galatasaray’ın 1969 yılndaki şampiyonluğunun rdından İstanbul Teknik Üniversitesi, dört sezon boyunca zirvede yer almayı başardı. İTÜ, o dönemin en güçlü takımıydı. Rakibinin büyük üstünlüğüne 1969-70 Türkiye Kupası sezonunda cevap verebilen Galatasaray, Final karşılaşmasında sahadan 86-83’lük galibiyetle ayrılarak şampiyon olmuştu

Galatasaray’ın 1969 yılındaki şampiyonluğunun ardından İstanbul Teknik Üniversitesi, dört sezon boyunca zirvede yer almayı başardı. İTÜ, o dönemin en güçlü takımıydı. Rakibinin büyük üstünlüğüne 1969-70 Türkiye Kupası sezonunda cevap verebilen Galatasaray, Final karşılaşmasında sahadan 86-83’lük galibiyetle ayrılarak şampiyon olmuştu. Ve bu, Galatasaray Basketbolu adına 70’li yıllardaki en büyük başarıydı.

İTÜ’nün dört senelik serisi, 1973-74 sezonunda Muhafızgücü’nün şampiyonluğuyla sona erdi. Milli Takım’ın önemli oyuncuları arasında bulunan İTÜ’den Kemal Erdenay, Reşat Güney ve Osman Gündüz, Şekerspor’dan Abdullah İnce, Galatasaray’dan Yavuz Kıvaner, Fenerbahçe’den Tufan Turan, vatani görevlerini yaptıkları sene Muhafızgücü’nün kadrosuna katıldılar. Önceki yıldan Nur Germen, Serdar Özsözlü ve Mehmet Tümer’i de bünyesinde bulunduran Muhafızgücü, bir anda şampiyonluğun en büyük favorisi hâline geldi. Ve oluşan beklentileri boşa çıkarmadı. Sezonun ilk maçında Şekerspor’a kaybettikten sonra oynadığı 20 maçı da kazanarak zafere ulaşmayı başardı, Muhafızgücü.

1974-75 sezonunda Muhafızgücü’nün önemli oyuncuları, terhis olmaya başlayınca takımın seri mağlubiyetler alması kaçınılmaz bir sondu. Sezon öncesindeki turnuvalarda ciddi başarılar elde eden Beşiktaş ise, zirvede Galatasaray ile yalnız kalıyordu. Galatasaray, ikinci yarının ilk gününde liderliğe yükselmişti. Ama devam eden süreçte Beşiktaş’ın atağını karşılaması pek kolay değildi. Yine de bir şansı vardı Galatasaray’ın. Mart ayının ilk gününde Beşiktaş ile Galatasaray, Spor Sergi Sarayı’nda birbirlerinin rakibi oldular. 22 maç üzerinden oynanan sezonda Beşiktaş, sondan ikinci karşılaşmasına çıkıyordu. Geri kalan bölümde 16 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet almıştı. Galibiyete üç, beraberliğe iki ve mağlubiyete bir puan veriliyordu.

Beşiktaş, 54 puana sahipti maç öncesinde. Galatasaray, 18 maçta 14 galibiyet ve 1 beraberlikle 47 puan toplamıştı. Galatasaray’ın şampiyonluk iddiasını devam ettirebilmesi adına kazanması gerekiyordu. Beşiktaş ise, Galatasaray önünde alacağı galibiyetle tarihindeki ilk basketbol şampiyonluğunu yaşayacaktı. Siyah-beyazlı takım, hata yapmadı. 87-74 ile kazandı. Ve bu başarıyı taraftarlarıyla doyasıya kutladı.

1974-75 sezonundaki Beşiktaş şampiyonluğunun ardından Türkiye Basketbolu’nda yeni bir dönem açılacaktı. Belki kimse durumun farkında değildi o sıralar. Ancak 1975-76 sezonunda Eczacıbaşı’ndan dev bir hamle gelecekti. Fenerbahçe’den Mehmet Döğüşken, Muhafızgücü’nden Nuri Tan ve İTÜ’den Reşat Güney’i kadrosuna katan Eczacıbaşı, en büyük kozunu sona saklamıştı.

Basketbola 16 yaşında Galatasaray alt yapısında başlayan Efe Aydan, kendisinin bu spordaki kariyerini etkileyen isimlerin başında bulunan o dönemin Karşıyaka ve Genç Milli Takım antrenörü Aydan Siyavuş ile beraber Eczacıbaşı’na geçiyordu. Yıldızlar topluluğu oluşmuştu adeta. Beşiktaş, iki sezon boyunca Eczacıbaşı’nın karşısına çıksa da şampiyonluk hep diğer tarafta kaldı. Üçüncü sezonda ise Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, orta sıralarda yer aldı. Müessese takımları, arayı açmaya başlamıştı. Aydan Siyavuş’lu yedi sene boyunca altı şampiyonluk kazanan Eczacıbaşı’nın serisini bozabilen tek takım, 1978-79 sezonundaki performansıyla Efes Pilsen olmuştu.

1981-82 Sezonu: Galatasaray Basketbolu Adına Bir Devrimin Altyapısı
Eczacıbaşı, Aydan Siyavuş ile son şampiyonluğunu 1981-82 sezonunda yaşadı. O sezon, Galatasaray basketbolu adına önemli gelişmelerin görüldüğü bir sezondu.

Taçspor’dan Remzi Dilli, kadroya dâhil edilirken; Beşiktaş’tan da Mehmet Baç alınmıştı. Daha sonra şampiyon takımın önemli isimleri arasına girecek bu iki oyuncunun yer aldığı Galatasaray, her şeye rağmen sezon öncesinde iddialı bir takım görüntüsü vermiyordu. 1973 senesinde henüz 17 yaşında iken Galatasaray A Takımı’nda oynamaya başlayan ve şimdilerde Galatasaray Cafe Crown takımının baş antrenörü olan Cem Akdağ, o günleri şu sözlerle anlatıyor: ‘’Müessese takımlarının üstünlükleri, iyiden iyiye hissedilmeye başlanmıştı. Müessese takımlarının ardından atağa geçen ilk kulüp ise, Galatasaray oldu. Bizler genç oyuncular olarak takımdaydık. Hüseyin Şiriner, Remzi Dilli ve Mehmet Altıoklar, takımımızın önemli oyuncularındandı. Antrenörümüz ise, aynı zamanda benim bir dönem takım arkadaşım olan Koray Mincinozlu’ydu.’’

Türk Basketbolu özelinde bakarsak da, ilgi çekici bir sezondu aslında. Yabancı oyuncu konusunda bazı enteresan görüntüler ortaya çıkıyordu. Sezon başında Federasyon, yabancı oyuncuların transfer edilmesini yasaklamıştı. Ancak Avrupa Kupaları’nda mücadele eden takımların yoğun baskıları, Federasyon’u bambaşka bir kural oluşturmaya zorlamıştı. Eylül ayında açıklanan karara göre; Türkiye’deki üniversitelerde öğretmen, öğrenci veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş ya da olacak yabancı basketbolculara lisans verilecekti. Daha önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaya hak kazanmış iki sporcu vardı Basketbol Ligi’nde: Eczacıbaşı’ndan Ronald Haigler ve Beşiktaş’tan Benjamin McGilmer. Efes Pilsen ise, kendi yabancılarını oynatabilmek adına farklı bir yol deniyordu. 23 Eylül günü Billy Lewis (Şeytan Billy) ve Delbert Yarbrough, Robert Kolej’e kaydolduktan sonra birkaç derse girerek lisans almayı başarmışlardı.

Sezonun ilk bölümünde diğer takımlar da benzer yöntemlerle birkaç ABD’li oyuncuyu kadrolarına katıyorlardı. Bir önceki sezon değişen lig formatı, yeni sezonda da geçerlilik kazanmıştı. Ekim 1981’de 18 takım, üç ayrı gruba dağıldı. Ve büyük bir karışıklık içerisinde lig başladı. Galatasaray; Efes Pilsen, İstanbul Bankası Yenişehir, Şekerspor, Ziraat Fakültesi ve Antbirlik’in olduğu Kırmızı Grup’ta yer alıyordu. Gruplarında ilk iki sırayı alacak takımlar, Final Grubu’na yükseleceklerdi. Galatasaray adına grup maçları, pek de arzu edilen neticelerle başlamamıştı. Efes Pilsen ve İstanbul Bankası Yenişehir önünde yenik bitirilen iki karşılaşma, Galatasaray’ın işini zora sokuyordu. Ancak seri galibiyetler, durumu düzeltebilirdi Galatasaray adına. Çıkış noktası da bu oldu zaten. Antbirlik (74-62), Şekerspor (86-85), Ziraat Fakültesi (101-85), Efes Pilsen (82-69) ve yine Antbirlik (96-73) karşısında arka arkaya beş maç kazanan Galatasaray, 22 Kasım günü İstanbul Bankası Yenişehir ile adeta bir final karşılaşmasına çıkıyordu.

Unutulmaz bir eşleşme yaşanacaktı iki takım arasında. O gün o sahadaki isimlerden biri olan Cem Akdağ’a kulak verelim: ‘’O zamanlar, genç bir takımla Playoff oynama başarısını gösterdik. İstanbul Bankası Yenişehir’i çok zorlu bir mücadelenin ardından 100-98 yenmiştik. Federasyon Başkanımız Turgay Demirel, o yıllarda İstanbul Bankası Yenişehir’de oynuyordu. ABD’li bir oyuncuları vardı (Leroy Mitchell). University of Evansville’dendi. Ve Emir Turam’ın takım arkadaşıydı yanılmıyorsam. Bize karşı 40 sayı atmıştı. Ama biz onları seyircimizin harika desteğiyle yenmeyi başardık. ABD’li bir oyuncuya sahip olmadan bir müessese takımını mağlup etmek hiç de kolay değildi.’’

Paul Dawkins: Bir ABD'li, Bir NBA Oyuncusu ve Bir Rüya
1981-82 sezonunun başındaki yabancı akımının ardından Galatasaray da kadrosuna bir ABD’li dâhil etti. Hem de NBA’den, Utah Jazz’den. O yıllar için akılalmaz bir gelişmeydi. NBA’den bir oyuncu Türkiye’ye geliyordu. Ve Eczacıbaşı ya da Efes Pilsen gibi büyük bütçeli dev müessese kulüplerine değil, alt yapısından çıkardığı genç oyuncularla ligde var olabilmeye çalışan Galatasaray gibi bir kulüp takımına. Son derece heyecan vericiydi.

Paul Dawkins, Northern Illinois’da yerel bir kahramandı. Saginaw High School’dan double-double ortalamaları ile mezun olmuş ve o bölgenin en iyi şutörlerinden biri olarak 1975 senesinde Northern Illinois’a geçmişti. NCAA’deki dört senelik performansıyla adının daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan Dawkins, üniversite kariyeri boyunca Northern Illinios’da yedi ayrı kategorinin lideri olmayı başaracaktı. Dördüncü senesinde maç başına 26,7 sayı ortalaması yakalamıştı. Sekiz defa 30 sayı barajını aştığı sezonda 28 Şubat 1979 günü oynanan ve uzatma devresi sonucunda takımının 102-100 kazandığı maçı 47 sayı ile noktalayarak 1967-68 sezonundan o yana bu seviyeye ulaşan ilk Northern Illinois oyuncusu oluyordu. Bir sezonda en çok sayı (695), toplam sayı (1749), bir sezonda en çok saha içi isabet sayısı (291) ve toplam saha içi isabet sayısı (751), Dawkins’in kırdığı diğer Northern Illinois rekorlarıydı. 1979 yılında ise Utah Jazz için oynamaya başlayacaktı.

Jazz organizasyonunun Utah’taki ilk senesinde Pete Maravich, Adrian Dantley ve Bernard King gibi yıldızlarla dolu kadroda 57 maça çıkma başarı gösteren Paul Dawkins, Portland Trail Blazers karşısında bir devrede 30 sayı atarak o dönem için Utah Jazz rekorunu kırmayı başarmıştı. NCAA kariyeri sonrasında, Huskies taraftarları tarafından kendisine ‘’Doctor D’’ unvanı verilen Dawkins’in transferi, tüm bu nedenlerden dolayı çok önemliydi.

Peki, süreç nasıl gerçekleşmişti? ABD’li yıldızın Türkiye’deki en yakın arkadaşlarından biri olan Cem Akdağ anlatıyor: ‘’Cemal Burnaz ve Nur Gencer, bize bir ABD’li getireceklerine dair söz vermişlerdi. İşte o dönemde; Paul Dawkins, Fransa’nın Nice takımına gelmişti. Fransa’da ücretini alamadığı için ülkesine dönmek üzereydi ki, biz ona talip olduk. Ve havaalanında onu karşılamaya gittik. Geldi kendisi, Cemal Burnaz’ın olduğu bir antrenmana katıldı. O zamanlar tabii paramız da çok az. Biz de nasıl bir oyuncu olduğunu merak ediyoruz. Ben çok yakından takip ediyordum ABD’deki basketbolu. Yine o dönemde Efes Pilsen için oynayan Billy Glenn Lewis ile aynı eyalette, Illinois’da, müthiş mücadele veriyorlardı. Nikos Gallis, o yılların önemli NCAA yıldızlarındandı. Seton Hall’daydı o da. Hatırladığım kadarıyla Lewis’in -Türkiye’ye daha önce geldiğinden- şöhreti vardı. Ama insanlar, Paul Dawkins’i pek tanımıyorlardı tabii. Billy Lewis’in NBA tecrübesi yoktu diye hatırlıyorum. Onun aksine Dawkins’in Utah Jazz’de oynadığını biliyordum.’’

Yeşilköy Havalimanı: Paul Dawkins ve Cem Akdağ
Cem Akdağ, o günlerde ABD Basketbolu’na duyduğu ilgiden dolayı büyük bir heyecan yaşadığını ve Paul Dawkins’i karşılamaya gittiğini söylüyor. Öyle ki; menajer ile birlikte Yeşilköy Havalimanı’na giden Akdağ, iyi İngilizce bildiği için kısa süre içerisinde Dawkins’in tercümanlığını da yapmaya başlıyordu.

‘’Tercümanlık derken, o zamanlar kulüpte İngilizce bilen fazla oyuncu olmadığı için böyle bir şey gerçekleşmişti. Çok meraklıydım ABD Basketbolu’na. Hatta 1970’lerde bir antrenör, herhangi bir ABD’li getirmek istediği anda beni arardı. Çünkü elimde hâlâ hazır duran büyük bir arşivim vardı. Tabii şimdi internet çıktı. Bunların çok fazla bir esprisi kalmadı. Ama o zamanlar ABD’deki basketbolcuların rakamlarını çıkarır, onların istatistiklerini hazırlardım. Merakım vardı yani. Takımımıza bir ABD’li oyuncu geldiği için şevkle karşılamaya gittik. Çok cana yakın bir insandı. Uzun uzun keyifli bir sohbet ettik…’’

‘’…Salona gittik. Salona geldiğimizde o zamanki idarecimiz Cemal Burnaz, ‘Söyler misin, içine basabiliyor mu, smaç yapabiliyor mu?’ dedi bana. Dawkins, çok uzun boylu ve geniş bir oyuncu değildi esasında. Boyu 1.95 metre civarındaydı. Ve o zamanlar Türkiye’de smaç yapabilen çok fazla oyuncu da yoktu. Oyun kurucuların hiçbiri içine basamazdı. Dawkins, forvet pozisyonundaydı –ki bizim forvetlerimiz, zar zor smaç yapabiliyordu. Tabii ben de biraz mahçup şekilde sordum. Daha önce açıkçası ne kadar zıpladığını görmemiştim. ‘Basabiliyor musun içine?’ dedim, ‘Yok, ben içine basamam’ dedi. Öyle kaldı hadise. Sonra bir baktık, öyle bir zıplıyor ki, neredeyse dirsekleri çemberin içine giriyor. Cemal Abi de mahçup oldu, tabii hepimiz mahçup olduk.’’

Galatasaray Cafe Crown’un başarılı antrenörü, Dawkins’in kendisi ile paylaştığı bir anısını da hatırlıyor: ‘’Bana bir anısını anlatmıştı da, çok gülmüştük. ‘NBA’deki ilk yılımda beni bir anda oyuna soktular. O anda periyodun bitmesine üç saniye kaldığını sandığım için orta sahadan topu attım. Ama bitime, bir dakika ve üç saniye varmış. Rezil oldum. Herkes bana bakarak gülmeye başladı’ demişti. O anısını anlattığında gerçekten çok gülmüştük. Bazen böyle anlar oluyor. Ve her defasında Dawkins’in bu anısını hatırlıyorum.‘’

1982 Playoff: Paul Dawkins ve Galatasaray'ın Ayak Sesleri
İstanbul Bankası Yenişehir karşısında alınan galibiyetin ardından playoff yapmaya hak kazanan Galatasaray’da Paul Dawkins, ilk maçına 20 Aralık 1981 günü oynanan Ziraat Fakültesi önünde çıktı. Ve Galatasaray taraftarlarını rakip potaya gönderdiği 18 sayı ile selamladı. Bir gün sonra Şekerspor’a kaybedilen maçta da 31 sayı üretti. Antalya’daki playoff maçları ile de takıma iyiden iyiye ısınmaya başladı. Utah Jazz’deki ikinci sezonunun başında dizinden sakatlanan Dawkins, Galatasaray’da hayata dönüyordu.

‘’Antalya’da yapılan Playoff maçlarına gittik. Orada hakikaten çok iyi mücadele gösterdik. Ve ilk beş arasında yer almayı başardık. Paul Dawkins de muazzam oynadı. Hatta birkaç maçta 40 sayının üzerine çıktı –ki üçlük yoktu o zamanlar. 93-92 kazanılan Karşıyaka maçında bir son saniye basketi vardır. İnanılmaz! Karşıyaka antrenörünün kucağına düşmüştü. Fade-away jump-shot, imza hareketiydi o zamanlar. Yine bahsettiğim pozisyonda bu stili denedi ve başarılı oldu. Orada yakaladığımız derece, bizim için oldukça önemliydi.’’

1982-83 senesinde Paul Dawkins’in tavsiyesiyle Galatasaray’a bir ABD’li daha geliyordu. ‘’Bir süre daha Dawkins ile beraber oynamaya devam ettik. Sonra bir arkadaşını getirdi, Ray Rhone diye. Rhone, o kadar iyi bir oyuncu değildi. Ama bir ABD’liydi. Galatasaray için uygun maliyetli bir ABD’liydi. Fena olmayan bir sene geçirdik. Ancak önceki sezona göre çok da iyi sayılmazdık. 1980’li yıllarda biraz daha ilerledikçe, Paul Dawkins’in ne kadar büyük bir oyuncu olduğu anlaşılınca ve Yalçın Granit’in bu işlere soyunma başlamasıyla iyi transferler yapıldı.’’ Ama maalesef Cem Akdağ, oyuncu olarak o günleri göremeyecekti. 1982 senesinde henüz 26 yaşında iken, Nihat İziç’in ayağına basarak sakatlanan Akdağ, basketbolu bırakmak durumunda kalıyordu.

1984-85 Sezonu: Bir Kulüp Takımı Olarak Galatasaray
1974-75 sezonundaki Beşiktaş şampiyonluğunu takip eden dokuz senede Eczacıbaşı altı, Efes Pilsen ise üç defa mutlu sona ulaşmıştı. Müessese takımları arayı fena hâlde açmış gözüküyorlardı. Ta ki 1984-85 sezonundaki Galatasaray – Fenerbahçe arasında oynanan final maçına kadar.

Dawkins, Galatasaray’daki dördüncü sezonunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuştu. Galatasaray, elemeli Playoff sisteminin uygulanacağı iki sezona 110-55’lik Anadoluhisarı galibiyeti ile başlıyordu. Devam eden üç haftalık sekansta kaybedilen üç maç, büyük resimde kaçırılan bir şeyin olmadığını gösterecekti. Güney Sanayi’den alınan Michael Scearce, Galatasaray adına Paul Dawkins ile birlikte durdurulamaz bir hücumu gücü hâline geliyordu. Normal sezon sona erdiğinde Galatasaray, Fenerbahçe’nin üç puan arkasında iki basamaktaydı.

Galatasaray’ın Çeyrek Final’deki rakibi Tofaş’tı. 97-78 kazanılan ilk maçta Dawkins (32 sayı) ve Scearce (22 sayı) toplamda 54 sayı ile galibiyette önemli pay sahibi olurken; ikinci maçı da 67-66 alan Galatasaray, Yarı Final’e yükseliyordu. Bu turdaki rakip, normal sezonu üçüncü sırada bitiren Çukurova’ydı. 94-80 ve 78-70 ile üst tura çıktı Galatasaray. Final’de ise karşısına Fenerbahçe’yi aldı. 29 Mart günü 89-83 kazanan Galatasaray, serinin ikinci maçını 90-83 kaybetti. Ama bu durum, çifte zaferi engelleyemedi. 2 Nisan günü 74-68 ile kazanılan Türkiye Şampiyonluğu ve hemen ardından 6 Nisan günü 85-84 sona eren Cumhurbaşkanlığı Kupası Final maçı, Galatasaray Basketbolu’nun en heyecan verici haftalarından biri olarak tarihe geçecekti.

O günleri sakatlığı nedeniyle dışarıdan izlemek zorunda kalan Cem Akdağ, 1980’lerin başındaki atağın bu şampiyonluk için bir alt yapı oluşturduğu konusunda hemfikir: ‘’Paul Dawkins’in gelmesi, başlı başına büyük bir olaydı. Zaten o şampiyon takımdan Mehmet Altıoklar, Mehmet Baç ve Remzi Dilli de başta olmak üzere birçok oyuncu, 1980’li yılların hemen başındaki takımın çıkışında yer almıştı. Sonra şampiyon takıma Turgay Demirel de eklendi. Zaten Michael Scearse’ü Ankara’dan almıştık. Ankara’da Murat Didin’in çalıştırdığı takıma gelmişti. Bunlar çok heyecan verici oyunculardı. Yalçın Granit de motivasyon konusunda önemli bir önderdir. Smaç yapabilen, skor üretebilen, basketbolu dolu dolu yaşayan ve agresif oynayan basketbolcular etrafında önemli bir sinerji yakalandı. Ama yine de bir antrenör veya isimden ziyade, hakikaten o bir camia hareketiydi…’’

‘’…Maalesef, ben bunları dışarıdan izlemek zorunda kaldım. Bire bir yaşamadım tabii. Ama onları izlerken de bir an evvel o grubun içerisine girmek istiyordum. Çok heyecanlanmıştım. Ve Galatasaray’ın şampiyonluğu, inanılmaz bir şey benim için. O zamanlar herkes, imkânsız gözüyle bakıyordu bu başarıya. Şimdi baktığınız zaman; şampiyon kadrolarımızda yer alan birçok insanın çok iyi yerlere geldiklerini, son derece başarılı olduklarını görüyorsunuz- ki bu da bir tesadüf değil. ’’

Cem Akdağ haklı. Ve aslında sakatlığı nedeniyle o kadrolarda yer alamamış olsa da, kendisi de ‘’çok iyi yerlere’’ gelen insanlardan biri. 1985 yılındaki şampiyonluk, yıllar öncesinden adeta göstere göstere gelmişti. Tıpkı 1985-86 şampiyonluğunda olduğu gibi.