Yenilmez Armada - IV. Bölüm

Yenilmez Armada - IV. Bölüm

‘’Bir salon dolusu Galatasaraylıyla beş bin kişiden kurulu bir takım hangi teraziye konulsa, o terazinin gramları beş dakika sonra tarafsız ağırlık birimleri olma özelliğini kaybeder, amigolaşıp ’Gaas saray… Gaas saray… Cim bom booomm’ diye feryat figana başlardı.’’

‘’Bu boranın adı, dün akşamki boranın adı, basketbolda şampiyon olmak, en büyük olmak idi… Sergi ve de Spor Sarayı’nda delicesine esiyordu. Değdiği her yeri ısırarak, çarptığı her surat ve vücudu zangır zangır zangırtadarak, dur durak bilmeden, engel tanımadan deliler gibi esiyordu… Basketbol topu, spor mağazalarının sattığı basketbol topu olmaktan çıkmış, bir engerek yılanı olmuştu. Bir, benim yakın olduğum potada, bir benim yakın olmadığım potada, tükenmez ıslıklar çalıp duruyordu. Bu bay basketbol topu olmayıp, bu bay yılan olan yuvarlak engerek, insafsız dişleri ile bir bu potayı bir o potayı ısırıp duruyordu… Potalar kısır değil, iletkendi. Engerek hangi potaya dişlerini geçirirse, o potaya sevdalanmış binlerce insan bir anda ölüyor, yılan dişi değmemiş potada binlerce insan yeniden doğuyordu.’’

Galatasaray, 2 Nisan 1985 günü Fenerbahçe’yi 74-68 mağlup ederek 16 yıl aradan sonra basketboldaki ilk lig şampiyonluğunu elde etmişti. Türk Basın Tarihi’nin unutulmaz isimlerinden İslam Çupi ise, bir gün sonra Milliyet gazetesinde yayımlanan ‘’Canlılar Sarayı ve Hatıralar’’ başlıklı yazısında Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki unutulmaz eşleşmeyi yukarıdaki sözlerle betimliyordu. Galatasaray adına, yepyeni bir dönem başlamıştı. 80’li yılların başında kurulan takım özelinde belirlenen hedefler ve seneler içerisinde iyiden iyiye olgunluk kazanan Galatasaray basketbolu, 1984-85 sezonunda en büyük meyvesini vermişti artık.

Üstelik Galatasaray’ın kazanacağı bir kupa daha vardı. İki ezelî takım, yalnızca dört gün sonra, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda birbirlerine rakip oldu. Fenerbahçe, ligde kaybettiği maçın rövanşını alacağına inanıyordu. Ve bunun için gerçekçi nedenleri vardı. İlk yarıda 19 sayılık bir avantaj yakalamıştı, sarı-lacivertli takım. Ama Galatasaray, geri dönecekti. Fenerbahçe önünde elde edilen 85-84’lük galibiyet, Galatasaray’a ‘’çifte kupalı’’ bir sezon sonunu müjdeliyordu.

Evet, taze bir başlangıçtı bu.

Hedef: Üst Üste İkinci Şampiyonluk
Galatasaray’da dönemin Basketbol Şubesi Sorumlusu Yalçın Granit, ‘’Şampiyonluk, kutlu olsun. Dileğim, Galatasaray’ın önümüzdeki yıllarda da aynı iyi tempoyu sürdürmesidir. Bunun da gerçekleşeceğine inanıyorum’’ demişti final karşılaşmasının ardından. Dolayısıyla 1985-86 sezonuna ‘’bir kez daha’’ parolası ile başlayacaktı, Galatasaray.
Remzi Dilli, sezon öncesi şampiyon kadrodan ayrılan tek oyuncuydu. Yeni sezonda Tofaş SAS forması giyecekti. Mehmet Ali Tlabar ise, Çukurova’dan Galatasaray’a geçiyordu. Ancak en önemli takviyeler, Çukurova tarafından yapılmıştı. 1983-84 sezonunda küme düşme potasının bir puan üstünde yer alan Çukurova, bir sezon sonra Playoff Yarı Finali’nde Şampiyon Galatasaray’ı üçüncü maça zorluyordu. 1985-86 öncesinde yine iddialılardı. Fenerbahçe’den Calvin Roberts ve Efes Pilsen’den Billy Lewis, Çukurova için oynayacaktı. Galatasaray’da Nihat Izic ise, Danıştay’a başvurduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçme hakkını elde etmişti. Önemli bir hamleydi.

Galatasaray’ın 1985-86 I. Basketbol Ligi’ndeki ilk karşılaşmasında TİY Erkutspor ile karşılaşması gerekiyordu. Ancak rakibi ligden çekilmişti. Bu yüzden, açılış için biraz beklemek durumunda kaldı. 13 Ekim 1985 günü, Galatasaray, Efes Pilsen önüne çıktı. Futbol takımında şampiyonluk hasreti, tavan yapmıştı. Namağlup unvanına rağmen ikinci sırada tamamlanacak sezon içerisinde, o gün, Gençlerbirliği ile oynuyordu Galatasaray. Erhan Önal’ın 87. dakikada değerlendiremediği penaltı vuruşunun ardından iki puan kaybedilmişti. Taraftar, takımı ıslıklarla protesto ediyordu. Galatasaraylılar için iyi bir gün sayılmazdı. Ama teselli, basketbol takımından gelecekti. Efes Pilsen önünde alınan 89-78’lik galibiyetle lige iyi başlıyordu, Fehmi Sadıkoğlu’nun takımı.

Sezona Yedi Maçlık Galibiyet Serisiyle Giriliyor
Basketbol Ligi’nde müessese kulüplerinin üstün olduğu yıllardı. 1984-85 sezonundaki Galatasaray şampiyonluğu, bu alanda oluşturulan dokuz senelik dominasyonu yıkmıştı. Ama yine de Efes Pilsen, Eczacıbaşı ve Çukurova gibi takımlar, oldukça kuvvetli kadrolara sahiplerdi. Efes Pilsen galibiyetinin ardından Hilalspor’u mağlup etmişti, Galatasaray. Sezonun üçüncü maçındaki rakip ise, Eczacıbaşı olacaktı.

1982 yılında Galatasaray’a gelen Paul Dawkins, ülke basketbolunun en baskın yıldızıydı o dönemlerde. Kendisini durdurmak için, rakip antrenörler tarafından, sayısız yöntem deneniyordu. Ama Dawkins, bir şekilde yolunu bulup, çembere ulaşıyordu. Her türlü zorlu şart altında hem de.

Eczacıbaşı antrenörü Faruk Akagün, belli ki çok düşünmüştü bu konu hakkında. 27 Ekim 1985 günü, Dawkins özelinde başka bir formül deniyordu. Plana göre, yıldız oyuncunun şutları riske edilecekti. Rakiple boğuşmayı seven ve onları fiziksel gücü ile kolayca ekarte eden ABD’li oyuncu, şaşırmıştı. İlk yarıda durumun sıkıntısını çekiyordu, ancak çok sürmezdi. İkinci yarıda çözüm yolunu buldu. Maçı 31 sayı ile tamamlayarak takımına 105-103’lük galibiyeti getirdi. Zafer koşusu, Tofaş (98-92) ve Beşiktaş (97-80) maçlarında sürdü. Yenilgisiz devam ediyordu, Galatasaray. Ta ki, Çukurova maçına kadar.

Çukurova, sezon öncesi transferleri ile iddialı duruma gelmişti. Galatasaray’ın alternatifli kadrosu, yine de rakibine göre avantajlı olduğunu gösteriyordu. Bu yüzden, karşılaşma boyunca 10 oyuncu ile mücadele eden Galatasaray karşısında yalnızca altı oyuncuya süre verebilmişti, Çukurova. Ama dört ABD’linin düellosuna sahne olan maçı kazanmayı başarıyordu. Fenerbahçe’den gelen Calvin Roberts (36 sayı, 14 ribaund) ve Efes Pilsen’den alınan Billy Lewis’in (41 sayı, 4 ribaund) üstün performansları, Galatasaray’ın yıldızları Paul Dawkins (37 sayı, 8 ribaund) ve Michaelle Scarce’ü (35 sayı, 19 ribaund) devre dışı bırakmıştı. Sezonun ilk yenilgisiydi. TİY Erkutspor maçı dâhil edildiğinde yedi maça uzayan seri, Çukurova karşısındaki 121-115’lik skorla sona eriyordu.

İlk Rakip Fenerbahçe Oluyor
Ligin ilk devresinin son haftasına kadar sırasıyla İTÜ (76-68), Yenişehir (83-69) ve Karşıyaka (93-95) ile karşılaşan Galatasaray, devreye lider girebilmek adına Fenerbahçe’yi yenmeliydi. İki takım, 15 Aralık 1985 günü için randevulaşmıştı. Ve Galatasaray, bıraktığı yerden devam ediyordu. Paul Dawkins yoktu. Ancak yerini dolduran başka arkadaşları vardı. Michaelle Scearce 32 sayı ve 18 ribaund ile öne çıkıyordu. Maç boyunca Galatasaray karşısında 11 eksik ribaund alan (29-40) Fenerbahçe, tıpkı 1985 Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında olduğu gibi, ilk yarıdaki skor avantajını (36-28) koruyamamıştı. Galatasaray, 74-67 kazanarak ligin birinci devresini lider kapatıyordu. İkinci perde ise, hiç de arzu edilmeyen bir senaryo eşliğinde başlayacaktı.

Önce Beşiktaş (87-100), ardından Hilalspor (84-86) önünde kaybedilen maçlar sonrasında Galatasaray, geri dönüş yolunu 1986 yılının beşinci gününde Eczacıbaşı’na karşı bulabilirdi. Dawkins’in 14/20 saha içi şut isabeti ile 37 sayı üreterek yaptığı ‘’beklenen’’ katkının yanına Mehmet Ali Tlabar’ın 20 sayılık ekstra desteği gelince, işler biraz daha kolaylaşmıştı. Üstelik dahası vardı. Bir hafta içerisinde zorluk derecesi yüksek ikinci maçına çıkıyordu, Galatasaray. 1985-86 sezonundaki ilk yenilgisini aldığı Çukurova karşısında! Büyük çekişme yaşandı. Mücadele, son dakikalara kadar sürdü. Bitime iki dakika kala M. Ali Tlabar, Eczacıbaşı maçındaki repertuvarından eserler sunmaya devam ediyordu. Bu bölümde 3/3 iki sayı isabeti, bir üç sayılık basketin ardından takımını maça dâhil etmişti. İki saniye kala 89-87 öndeydi, Galatasaray. M. Ali Tlabar, topu kenardan oyuna soktu. Dawkins, topu almak üzereyken rakibine faul yaptı. Ancak Çukurovalı basketbolcular, kalan iki saniyeyi değerlendiremeyince; kazanan, yine Galatasaray oldu.

Normal sezonun son dönemecinde, 19 Şubat 1986 günü, Galatasaray’ın elinde bir fırsat vardı. Efes Pilsen’i yenerek playoff öncesinde birinci sırayı alabilirdi. Paul Dawkins, yine alışılan gelen performanslarından birini sergiliyordu. 45 dakika süren karşılaşmada neredeyse kenara dahi gelmiyordu. Ancak 44 sayı ve 14 ribaund, Galatasaray’ı galibiyete taşımak için yeterli değildi. Normal süresi 104-104 berabere neticelenen maçta Efes Pilsen, rakibini 113-112 yeniyordu. Galatasaray’ın ligdeki 20. maçıydı, 14 galibiyette kalıyordu. Efes Pilsen’in 14. galibiyetiydi. Ancak bu seviyeye 19. maçında çıkıyordu. Liderlik umudu kalmamıştı. Normal sezonun son mücadelesine Fenerbahçe önünde çıktı, Galatasaray. Ve 106-99 kazanmayı başardı. Şimdilerde, Toronto Raptors’ta Hidayet Türkoğlu’nun antrenörlüğünü yapan Kanadalı Jay Triano’nun uğruna 37 sayı ürettiği Fenerbahçe, bir kez daha kaybediyordu Galatasaray’a. Onlar için bir kötü haber daha vardı. Sezonu altıncı bitirmişlerdi ve Playoff’taki rakipleri Galatasaray olacaktı.

Yarı Finalde Çukurova Engeli Aşılıyor
Galatasaray ile Fenerbahçe, Mart ayının birinci haftasında iki defa karşılaştı. İlk maçı 75-73 kazanan Galatasaray oldu. İkinci maçta da durum değişmedi. Michaelle Scearce (35 sayı) ve Paul Dawkins (34 sayı) ikilisinin toplam 69 sayısı ile Galatasaray, ezelî rakibini 96-90 yenmeyi başardı. Seri Fenerbahçe galibiyetleri devam ediyordu. Galatasaray, Fenerbahçe karşısında tarihte ilk defa altı maç üst üste kazanmıştı.

02.04.1985 Galatasaray 74-68 Fenerbahçe
06.04.1985 Galatasaray 85-84 Fenerbahçe
15.12.1985 Galatasaray 74-67 Fenerbahçe
26.02.1986 Fenerbahçe 99-106 Galatasaray
05.03.1986 Galatasaray 75-73 Fenerbahçe
07.03.1986 Fenerbahçe 90-96 Galatasaray

Genç antrenör Çetin Yılmaz’ın çalıştırdığı Çukurova, başarılı performansını Playoff’ta da sürdürüyordu. Karşıyaka engeli zorlanmadan (114-107, 112-98) geçildi. Ve Yarı Final’de Galatasaray’ın karşısına dikildi, Çukurova. Bir kez daha, iyi başlayan taraf olmayı başardı. Maçın ilk yarısında yaratılan Çukurova etkisi, skor tabelasına 55-48 ile yansıdı. İkinci devrenin hemen başında Mehmet Altıoklar, Mehmet Şenova ve Cihat Levent’in ekstra katkıları, Galatasaray’ı oyuna soktu. İki dakika içerisinde skor, 55’te eşitlendi. Daha sonra durdurulamaz bir Galatasaray çıktı ortaya. Karşılaşma sonuna kadar farkın 20’lere yükseldiği görüldü. Toplam 79 dakika sahada kalan Dawkins (40 dakika, 35 sayı, 15 ribaund, 3 blok. 10/20 iki sayı, 3/7 üç sayı) ve Scearce (39 dakika, 36 sayı, 12 ribaund, 12/24 iki sayı) ikilisi, Galatasaray için bir kez daha skor yükünü çekiyordu.

Serideki ikinci maç, Çukurova’nın ev sahipliğinde oynanacaktı. Takımın önemli kozlarından Calvin Roberts’ın bir sakatlığı vardı. Yine de Çetin Yılmaz tarafından sahaya sürülmüştü, yıldız basketbolcu. Fena da başlamıyordu. İlk on dakikalık bölüm geride kalmak üzereyken skoru 29’da eşitleyen basketi attı. Ve ardından kenara geldi. Devre sonuna kadar süre almadı. Ancak Çukurova’da Billy Lewis’in üstün performansı, Calvin Roberts’a ihtiyaç bırakmıyordu. İkinci devrenin altı dakikalık ilk bölümünde 23-7’lik seri yakalayan Çukurova, 80-58 öne geçmişti. İstanbul’daki 12 sayılık farkın üstesinden gelinebilirdi. Ve o şartın gerçekleşmesi hâlinde Galatasaray, üçüncü maçı deplasmanda oynardı. Bu bölümde, farkı sağlamlaştırmak adına, Roberts tekrar sahaya sürüldü. Olmadı.

Paul Dawkins, devreye girmeye başladı. Bitime üç dakika kala Galatasaray, rakibini 99. sayıda yakaladı. Ama yetmedi. Çukurova, maçı 109-107 kazandı.

Serinin üçüncü ve son eşleşmesi, İstanbul’da gerçekleşti. Çukurova’da Calvin Roberts, sakatlığı nedeniyle bu karşılaşmada forma giyemedi. Lewis, takım arkadaşının yokluğunu 36 sayı ve 14 ribaundla doldurmak istedi. Ancak son hücumda ‘’üç saniye ihlali’’ yaparak takımının sahadan 82-81 mağlup ayrılmasının nedenlerinden biri oldu. Galatasaray’da beş oyuncu, çift hanelerde skor üretti. Ve Galatasaray, finale yükselmeyi bildi.

Finaldeki Rakip Efes Pilsen
Yarı Final’in diğer ayağında Efes Pilsen, Yenişehir’i üç maç sonunda elemeyi başarmıştı. Takımların dinlenme lüksleri bulunmuyordu. Çukurova karşısındaki psikolojik sınavı soğukkanlı bir tavırla atlatan Galatasaray, 18 Mart 1986 günü Efes Pilsen önüne çıkıyordu. Efes Pilsen’in güçlü bir kadrosu vardı. Galatasaray’ın ‘’şampiyon’’ sıfatı…

İki testiden biri kırılacaktı. ‘’Sert’’ başlayan, Galatasaray oldu. Paul Dawkins, Türkiye kariyeri için dahi ‘’sıradışı’’ bir oyun sergiliyordu. Takımı, devre sonunda 62-51’lik skoru yakalamıştı. Üstelik duracak gibi de değildi. İkinci yarının iki dakikalık bölümü dolmadan skoru 71-54’e kadar taşıdı, Galatasaray. Ancak ne olduysa, bundan sonra oldu. Arka arkaya 11 hücumdan boş dönüldü. Efes Pilsen, doğal olarak maçın içine girdi. Bu bölümde Michael Scearce’ün beşinci faulünü alması, hücumda Paul Dawkins’in yalnız kalmasına neden oldu. Oyun konsantrasyonu tamamen dağılan Galatasaray’da 49 sayı ve 13 ribaund üreten Dawkins, 109-102’lik mağlubiyete engel olamadı.

Yalçın Granit, Milliyet gazetesindeki maç yazısında şu noktaların üzerinde duruyordu: ‘’İkinci yarının başında Roth’un birkaç dakikalık duraksayışı, buna karşılık Dawkins’in biraz daha oyuna ısınarak korkunç pençesini elde etmesiyle fark 17’ye yükseldi. 17 sayıdan sonra Galatasaray için bu sezon sık rastlanan bir olay tekrarlandı. Galatasaraylılar, gene dakikalar süren, hatta faul atmada sessiz geçen bir periyodu yaşadılar. Takım oyunundan tamamen uzaklaşıp, ‘Maçı nasıl olsa kazandık, biraz da kendimizi gösterelim’ fikrinin hâkim olduğu dakikalar boyunca Galatasaray, tek bir basket, hatta tek bir faul bile kazanamadı. Uzun pivotların olmayışı, beklenmedik bir pota dibi sayısı veya ribaundu kazanıp, sessiz periyottan çıkması engellendi.’’

İslam Çupi ise, biraz daha keskin anlatmıştı söylemek istediklerini: ‘’Galatasaray, dün hiçbir Galatasaraylının kaybetmeyeceğine inandığı bir maçı kaybetti. Efes Pilsen, bir basketbol salonunda yalnızdı dün. Seyircisi yoktu. İstanbul’da birahaneler adam almıyordu da, Efes Pilsen içenler Efes Pilsen’i tutmuyordu… Galatasaray takımının formalarında reklam olarak ne asılmıştı, biliyor musunuz? Efes Pilsen sade… Efes Pilsen, anlayana göre, anlamayana göre rakibinin göğsüne biranın akollüsünü asmayacak kadar centilmendi. Basketbolda ellerini muhafaza etmek, ellerini kaybetmek, bu oyunun güzelliğindeki tek anahtar.

Efes Pilsen, ilk yarı boyunca Galatasaray potasına sanki ellerini koca bir bira fıçısından çıkarmışçasına sarhoş gitti. Müdafaa ve hücum ribauntlarının çok azına sahip oldu. Basketbolda hep frenkçesi söylenen hangi çeşit şutu denedi ise, sonuç bizim hava tahmin raporları gibi bir hava ki, sormayın… Sanırsınız, Efes Pilsen her topu kazanıp, Galatasaray potasına saldırdığında, bir merdivenli itfaiye arabası gelip, çemberi söküyor.’’

Scearce ve Dawkins’in şova kaçan basketbolunu ise, ‘’Türkiye’de basketbolun iki dev ordinaryüsü olan Dawkins ve Scearce, ciddi basketbolden Harlem sululuğuna dönüp, portakal ve limon atışları ile çemberi meyve hâline çevirince, Efes Pilsen, rakibine hiç düşünmediği bir zamanda sokuldukça sokuldu. Hele, Scearce 5 faul alıp çıkınca, Galatasaray’ın sahanın içinde mi olduğu, yoksa taburede mi oturduğu anlaşılan bir olay değil…’’ sözleri ile kaleme alıyordu, Çupi. Ama henüz bitmemişti. İki maç daha vardı.

1985-86 Sezonu: Şampiyon Galatasaray
Bazılarına göre, şampiyonun belirlenmesi için belki de bir maç kalmıştı. Ama Fehmi Sadıkoğlu öyle düşünmüyordu. ‘’Evet, ilk maçı Efes Pilsen kazandı ve bize oranla bir avantaj elde etti. Bugün oynanacak ikinci randevuyu mutlak lehimize kapatmak zorundayız. Bunun için tüm önlemlerimizi aldık, sanırım şampiyonluk düğümü üçüncü maçta çözülecek.’’ Galatasaray antrenörü, serinin üçüncü maça taşınmasını bekliyordu.

Efes Pilsen, galibiyet durumunda Türkiye I. Basketbol Ligi’nde şampiyonluğa ulaşacaktı. Öyle ki, bu ihtimale karşılık, Efes Pilsen’e verilecek kupa da salona getirilmişti. Ancak Spor ve Sergi Sarayı’ndaki Galatasaraylılar, buna kolayca izin verecek gibi durmuyorlardı. Takımlarına sezon boyunca her maç ortalama 65-70 sayılık katkı sağlayan Scearce ve Dawkins ikilisi, toplam 33 sayıda kalmıştı. Ne var ki, bu bir sorun değildi. Zira Nihat Izic (23 sayı), Turgay Demirel (15 sayı) ve Mehmet Ali Tlabar’ın (13 sayı) ekstra katkısı, Galatasaray’ı maça ortak etmek adına yeterliydi. 90-86 kazandı, Galatasaray. Ve şampiyonluk, üçüncü maça kaldı.

Galatasaray, camia olarak kenetlenmişti. Üst üste ikinci şampiyonluk hevesi vardı. O gün (22 Mart 1986) İstanbul’da olmayan Jupp Derwall, Erhan Önal, Erdal Keser ve Hasan Vezir dışındaki tüm futbolcular, antrenör Mustafa Denizli eşliğinde tribünlerdeki yerlerini almışlardı. Kupa, aynı yerde duruyordu. Ama artık bir değil, iki aday vardı. Ve oluşan atmosfere bakıldığında, biri, diğerinden daha avantajlıydı. Galatasaray, seyircisinin muhteşem desteğiyle 79-65 kazandı. Paul Dawkins 29, Michaelle Scearce 20 sayı üretti. Kişilerin pek de önemi yoktu. 41-32 önde geçilen devrenin ardından, bitime dört dakika kala skor 61’de eşitlenmişti. Efes Pilsen, geri dönüşünü tamamlamak üzereydi. Olmadı. Nedeni aslında çok basitti. Kalan sürede rakibine 18-4’lük üstünlük sağladı, Galatasaray. Ve üst üste ikinci şampiyonluğu kazanmayı başardı.

Kaybeden Efes Pilsen cephesinde sahada kalarak Galatasaraylı oyuncuların kutlamalarını buruk bir gülümseme ile izleyen biri vardı. 1970’li yıllarda yedi sene içerisinde altı şampiyonluk yaşadığı Eczacıbaşı’ndan geçtiği Efes Pilsen’le 1983-84 sezonunda zirveye çıkan efsanevî antrenör Aydan Siyavuş! Büyük bir spor adamıydı. Ve maçın ardından, ‘’Efes Pilsen’i ve özellikle Aydan Siyavuş’u kutlamak isterim. Bizim camia olarak gerçekleştirdiğimizi o tek başına yaptı’’ sözleriyle Galatasaray Basketbol Takımı Teknik Sorumlusu Yalçın Granit tarafından onore ediliyordu.

Cumhurbaşkanlığı Kupası Efes Pilsen'in Oluyor
1984-85 sezonunda Fenerbahçe karşısında elde edilen başarı, bir yıl sonra Efes Pilsen önünde tekrarlanabilirdi. Galatasaray, Ankara’ya 40 kişilik kafileyle gidiyordu. Kafilenin içinde eski kulüp Başkanı Ali Uras da vardı. Efes Pilsen, rövanş için sahadaydı. Maçın ikinci yarısında Galatasaray’da bir oyuncu değişikliği gerçekleşti; fakat Mehmet Şenova sahadan çıkmayı unutunca bir an Sarı-Kırmızılı ekip altı kişi ile sahada yer aldı. İki takım, son saniyeye kadar galibiyet için büyük efor sarf etti. Ancak kazanan Efes Pilsen oldu.

Karşılaşmadan 102-101 mağlup ayrılan Galatasaray’da 43 sayı ve 9 ribaund üreten Paul Dawkins, yenilginin üzüntüsünü uzun süre parkede yatarak yaşadı. Artık ‘’içimizden biri’’ olmuştu. Ve üst üste kazanılan üç kupanın sonrasında bile ‘’amatör’’ bir şekilde üzülüyordu. Üstelik NBA’den gelen bir oyuncunun Tanrı olarak algılandığı yıllar hâlâ devam ediyordu. Dawkins, Galatasaray tribünleri tarafından belki de bundan dolayı çok sevilmişti. Yalnızca o değil, bir sayı ile kaçan Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın hüznünü gözyaşları ile yaşayan Galatasaraylı oyuncular da vardı. O anda, böyle bir değerlendirme yapacak durumda olmasalar bile, onlar tarihe geçmişlerdi.

Adeta isimlerini kazımışlardı tarih yapraklarına. Şimdi, bunun farkında olmalılar.