Yenilmez Armada - I. Bölüm

Yenilmez Armada - I. Bölüm

1940'lı ve 1950'li yıllarda şampiyonluklar yaşayan Galatasaray Basketbol Takımı, okyanuslarda kazandığı sayısız savaşla adı yenilmeze çıkmış Armada lakaplı İspanyol donanması ile eşdeğer tutuluyordu. Unutulmayacak yıllardı. Galatasaray, bu sporun Türkiye'deki öncüsüydü. Ve başarılar kazanmayı karakter edinmişti.

Basketbol, birtakım özelliklerinden dolayı diğer spor dallarına göre farklı bir yerde duruyor. Dünya üzerindeki en popüler spor, futbol. Kabul edilen rivayete göre; İngiltere’de bulunduktan sonra, tüm gezegene yayılıyor. Ama bu durum, Çinlilerin futbolu bulduklarını iddia etmelerine engel olamıyor. Diğer yandan; aslında İngilizler dahi, bilmiyorlar futbol topunun ilk olarak ne zaman sahneye çıktığını. Basketbol, yalnızca bu anlamda bile farklı.

Kanadalı bir öğretmen olan James Naismith tarafından icat edilmişti, basketbol. Aralık 1891'de, bugün Springfield College ismi ile var olan Young Men's Christian Association Training School'da ortaya çıkan bu spor, Naismith ve Okul Müdürü Dr. Luther Halsey Gulick'in bir nevî sosyal sorumluluk projesi olarak doğuyordu. Massachusetts'taki YMCA üyeleri, kapalı bir alanda yeni bir kış sporunun parçası olacaklardı. Naismith'in ilk hedefi, sporun birleştirici gücü sayesinde, yoldan çıkmak üzere olan öğrencilerini bir araya getirmekti.

Yeni oyunun kurallarını yazmaya başladı, Naismith. Yerden oynanmayacaktı, bu oyun. Topa vurmak veya topla beraber koşmak da yoktu kurallar içerisinde. Bu yüzden, yakınlardaki bir meyve bahçesinden şeftali sepetleri alınarak pota yapıldı ve üç metre yüksekliğe yerleştirildi. Öğrencilerden biri, oynadıkları oyunu ''Basket Ball'', yani ''Sepet Topu'' olarak adlandırınca, resim de netleşmiş oldu. Zaman içerisinde bazı değişiklikler yapıldı. Çeşitli kurallar getirildi basketbola. 1946’da profesyonel basketbol çıktı ortaya. 1949 yılında Ulusal Basketbol Ligi (NBL) ve Amerikan Basketbol Birliği (BAA) birleşince, bugünün en büyük basketbol organizasyonu olan Ulusal Basketbol Birliği (NBA) kuruldu.

1952 yılında ise, ilk kez bir basketbol maçı Dumont Television Network tarafından yayımlanmış oldu. Devam eden süreci, biz de az çok biliyoruz. Zira bunun temelleri 1952 senesindeki DTN anlaşmasıyla atılmıştı. Dünyanın her noktasındaki spor olayından haberdar olabiliyoruz artık. Basketbol, gelişmeye ve güzelleşmeye devam ediyor.

Türkiye'de Basketbolun Doğuşu

Peki, ya Türkiye’deki basketbol? Ne zaman ortaya çıkmıştı? Ne gibi evrimler yaşayarak gelmişti bugünlere? Aslında burada da bilinen iki ayrı öykü var.

Birçok farklı kaynak, Türkiye’de basketbolun ilk olarak İstanbul Robert Koleji’nde 1904 senesinde oynadığını iddia etmektedir. İkinci minik hikâye, yine İstanbul Robert Koleji’nde yapılan bir araştırmaya dayanıyor. Basketbolun yer yüzündeki 17. yılının yaşandığı kış mevsimi. 1906 yılının sonu, 1907 yılının başı. Dodge Gynasium’da Amerikalı öğretmenler, ‘’yöresel’’ oyunlarını sergilerken görülüyorlardı. Dönemin Okul Müdürü Caleb Frank Gate ise, 30 yıl sürecek görev süresi içerisindeki en önemli icraatlerinden birini yaparak bu sporu, Dodge Gynasium’dan daha büyük bir alana taşıyordu. 1914 yılındaki Mashburn Hall Spor Salonu’nun açılması, Türkiye’de basketbolun gelişimi için önemli bir kilometre taşı. Ancak 1914’e gelmeden evvel yaşananlar da dikkat çekici.

Galatasaray’ın en büyük özelliği, ‘’Spor Kulübü’’ olması hiç kuşkusuz. Türkiye’nin hâlâ aktif en eski futbol takımına sahip olan Galatasaray, sporun yalnızca bu dalında değil; basketbol, voleybol ve atletizm gibi branşlarda da rakiplerine öncülük etmiştir. Galatasaray futbol takımının kalecisi ve Galatasaray Lisesi öğretmeni olan Ahmet Robenson, 1911 senesinde –kendi okuduğu ve öğrendiği kadarıyla- Galatasaray Lisesi’nin bahçesindeki iki duvara sepetler takarak basketbol oynamaya, öğretmeye çalışsa da kurallara hâkim olamadığından çalışmalarını ilerletememişti. Ama bu durum, Ahmet Robenson’un içindeki basketbol ateşinin sönmesini engelleyemeyecekti. Türkiye’deki basketbola en büyük katkı, yine basketbolun ana vatanından geliyordu. Young Men's Christian Association, İstanbul’da yeni bir şube açtı 1920 yılında. ABD’li yönetici Helmut Braun, şubenin spor branşlarındaki organizasyonunu yapmakla görevlendirildi. Voleybol, jimnastik, atletizm ve su sporlarının yanı sıra basketbol dalındaki çalışmalarını tamamlayan Braun daha sonra görevini İstanbul Robert Kolej öğretmenlerinden Dr. Diver’a devretti. YMCA mezunlarından olan Dr. Diver döneminde Türkiye’deki basketbol, birkaç adım birden ileri gidiyordu. O yıllardaki bir diğer önemli katkının sahibi ise, Selim Sırrı Tarcan oldu.

Selim Sırrı Tarcan, Ahmet Robenson ve Mekteb-i Sultani

1874 senesinde Mora Yarımadası’nın Yenişehir Feneri’nde dünyaya gelen Selim Sırrı Tarcan, asker bir babanın oğluydu. Ama iki yaşından itibaren babasız büyümek zorunda kalacaktı.

Karadağ’daki çatışmalarda şehit düşen babası, Selim Sırrı Tarcan’ı çok küçük bir yaşta yalnız bırakmıştı. Annesi Zeynep Hanım, oğlu okul çağına geldiğinde Mekteb-i Sultani’nin (Galatasaray Lisesi) kapısına dayanıyordu. Henüz yedi yaşında Mekteb-i Sultani’den içeri adımını atıyordu, Selim Sırrı Tarcan. Sekiz yıl sonra Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’a gidip askeri mühendis olmadan evvel, Mekteb-i Sultani’de jimnastik sporuna âşık oluyordu.

İçindeki sevgiyi oldukça yoğun yaşayan Selim Sırrı Tarcan, 1908 yılında ilk Olimpiyat Komitesi’ni kurduktan sonra; 28 Mayıs 1909 günü Berlin’de gerçekleştirilen Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Kongresi’ne katılım gösterdi. Aynı yıl İsveç Kraliyet Askeri Beden Eğitimi ve Jimnastik Akademisi'ne başlayıp 1911'de akademiyi bitirdikten sonra yurda döndü. Ve beden eğitimi öğretmeni görevlerini aldı.

I. Dünya Savaşı, sporun her alanına büyük bir darbe vurmuştu. Türkiye’nin IOC üyeliğinden çıkarılması da 1918 yılına denk geliyordu. Ülkede spor kültürünü sağlamlaştırmak adına çok çalışmıştı, Selim Sırrı Tarcan. 18 Kasım 1920 günü Cağaloğlu Yüksek Öğretmen Okulu’nun (Dârülmuallimîn-i Âliye) beden öğretmeni iken okul bahçesinde bir spor bayramı düzenledi. Bu organizasyona YMCA İstanbul müdürü Dr. River ile yardımcısı Repp de davetliydi. İsveç’teki deneyimlerinin ardından ülkeye jimnastik sporunu getiren insan olan Selim Sırrı Tarcan ve YMCA İstanbul şubesinin yöneticileri arasındaki ortaklık sonrasında basketbol, daha hızlı yayılmaya başladı.

1911 senesinde Galatasaray Lisesi’nde başladığı basketbol çalışmalarına daha sonra ara veren Ahmet Robenson, yaşanılan gelişmelerle birlikte bu sporun yeniden popüler olması için katkı sağladı. İlk Türk takımının kaptanı oldu, 26 Mart 1921 günü Cağaloğlu Yüksek Öğretmen Okulu’nun bahçesinde spor kıyafetlerini kuşanmış isimler vardı. Dr. Diver ile Repp, bu isimlerden yalnızca ikisiydi. Ve Amerikan takımının beşte ikisi. Türk karmasına karşı oynayacaklardı. Kaptanı Ahmet Robenson olan Türk karmasına karşı. Yüzlerce seyirci, birçok okulun yönetici kadrosu ve Selim Sırrı Tarcan’ın tanıklık ettiği gösteri, Amerikan takımının 18-14’lük üstünlüğü ile neticelense de skordan önemli olan bu tarihi maçın gerçekleşmesiydi.
1920 - 1949: Galatasaray'da Basketbol

1920’li yıllarda basketbol şubesini açan Galatasaray, kısa süre içerisinde lig mücadelesine dahil olacaktı. Ekol hâline gelmesi daha da çabuk gerçekleşiyordu. 1930’lar altın yıllardı. Basketbolun yanı sıra boks, yüzme ve atletizmde de milli olan Naili Moran, Menem lakaplı Feridun Şerifzâde ve Gazi Ocak’ın çabaları ile oluşturulan ilk basketbol takımı, İstanbul Ligi’nde somut başarılar almaya başlamıştı.

İstanbullu Musevilerin takımı Maccabi, mavi-beyaz formasıyla şampiyonlukları ilk yıllarda kimselere kaptırmasa da Galatasaray’ın 1933 yılındaki kadrosu, İstanbul Ligi’nde mutlu sona ulaşarak Türkiye’deki ilk basketbol devrimini gerçekleştiriyordu. Naili Moran, Feridun Şerifzâde, Rodrig, Feridun Koray, Hayri Arsebük, İlhan Ulagay ve Celal Yekta, Galatasaray’ın ilk şampiyon kadrosunda yer alan basketbolculardı.

1940’lı yıllarda da Galatasaray’ın üstünlüğü vardı Türk Basketbolu’nda. İstanbul Ligi’nde 10 yıllık şampiyonluk serisi, 1949 yılına dek taşınmıştı. Aynı sene Türkiye Şampiyonluğu’ndaki üçüncü kupa geliyordu arka arkaya. 1947 Türkiye Şampiyonası, 14-16 Şubat’ta İTÜ’nün Gümüşsuyu’ndaki yeni açılan 800 kişilik spor salonında yapılmıştı. Ankara’dan Stadyum ve Mülkiye, İzmir’den Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu, Eskişehir’den de Hava Okulu Gücü’nün katıldığı altı takımlı turnuvada Kurtuluş’la birlikte İstanbul’u temsil eden Galatasaray, B Grubu’nda Mülkiye (29-18) ve Hava Okulu Gücü’nü (49-29) mağlup ettikten sonra Final’de Kurtuluş’u 29-27 yenerek seriyi başlatmıştı. Bir sene sonraki Final’de ise Mülkiye karşısında uzatmalar sonunda 35-30 kazanmıştı, Galatasaray.

1949 senesindeki şampiyon kadronun en önemli isimlerinden biri, Hüseyin Öztürk’tü. Nam-ı diğer Amerikalı Hüseyin. Uzun yıllar önce ABD’ye yerleşen bir Türk ailenin çocuğu olan Hüseyin, babası tarafından üniversite öğrenimi sonrasında hem Türk örf ve âdetlerini öğrenmesi, hem de Türkçesini geliştirmesi için Türkiye’ye gönderilmişti. 1.96 metre boyundaki sporcu, ABD’deki öğrencilik yıllarında da basketbol oynadığı için daha sonra Galatasaray’a önerilecekti. Türk olmasına rağmen arkadaşları tarafından ‘’Amerikalı Hüseyin’’ olarak adlandırılıyordu. Ve O’nunla şampiyonluklar daha kolaydı. 1940’lı yıllardan 1950’li yıllara geçişte de etkisini sürdürecekti, ‘’Yenilmez Armada’’. Yeni dönem, oldukça etkileyici bir basketbol öyküsü ile açılıyordu üstelik.

1950'li ve 1960'lı Yıllar: Profesyonel Lige Geçiş

Basketbol şubesini ancak 1945 yılında hayata geçirebilen Fenerbahçe, 15 Ocak 1950 günü Galatasaray karşısına çıktığında sonuç belliydi. Ancak maç sonundaki netice, beklentilerin bile ötesindeydi. Ali Uras, Hüseyin Öztürk, Yalçın Granit, Erdoğan Partener, Ertem Göreç, Ayhan Öz ve Yılmaz Gündüz’lü kadro, Fenerbahçe’yi 105-39 mağlup ediyordu. Yenilmez Armada’nın doruğa çıktığı günlerden biriydi adeta.

Fenerbahçe, bu mağlubiyetin ardından gelen senelerde basketboldaki mücadelesini daha güçlü yapar olmuştu. Sayısız şampiyonluklar kazanan kadronun 1954 yılında sahneden çekilmeye başlaması ve Fenerbahçe başta olmak üzere diğer rakiplerin iddialı kadrolar kurmaları yeni bir dönemin açılmasını sağladı. 28 Mart 1954 günü karşılaşan iki takımdan Fenerbahçe, Galatasaray’ı 71-61 mağlup ederek yalnızca tarihindeki ilk Galatasaray galibiyetini almakla kalmamış; lig kupasını da müzesine götürmüştü. Bir dönüm noktasıydı.

19-25 Nisan 1955 tarihleri arasında yapılan Türkiye Basketbol Şampiyonası, iki takımın futboldaki rekabetinin basketbola da taşındığını gösteriyordu. İstanbul Ligi’ni şampiyonlukla tamamlayan Fenerbahçe ve Federasyon Kupası birincisi Galatasaray, Türkiye Şampiyonası’na katılan takımlar arasındalardı. Turnuvanın son maçında yine iki ekip birbirlerini bulmuşlardı. Galatasaray’ın şampiyon olabilmesi için Fenerbahçe’yi en az yedi sayı farkla mağlup etmesi gerekiyordu. Ama bitime 44 saniye kala 40-27 geride olan Fenerbahçe, Modaspor’u şampiyon yapmak için sahadan çekilecekti. Modaspor ve Galatasaray gibi 9 puanda olacak Fenerbahçe hükmen mağlubiyetten dolayı 8 puanla kalacaktı böylece. Plana göre de; daha önce Galatasaray’ı mağlup eden Modaspor, bu vesile ile şampiyon olacaktı.

Aynı gece toplanan TBF, Türkiye şampiyonluğunu kupayı ortadan ikiye bölerek Galatasaray ve Modaspor arasında paylaştırmaya karar verdi. Fenerbahçe, sekiz puanla üçüncü sırayı aldı.

Şampiyonluk serisine 1956, 1960, 1963 ve 1964 senesinde devam eden Galatasaray, Türkiye Şampiyonası’nın son sezonu olan 1965-66’da da mutlu sona ulaşarak yeni statüsü ile 1966-67 Sezonu’nda açılan Türkiye Deplasmanlı Basketbol Ligi’ne ‘’şampiyon’’ unvanı ile başlamıştı. Son şampiyon kadroda; Özer Salnur, Şengün Kaplanoğlu, Nur Danişment, Muzaffer Demir, Fuat Tahir, Sedat Evirgen, Yavuz Demir, Ünal Büyükaycan, Ercan Devekuşuoğlu, Nedret Uyguç, Haşim Ülküyalın, Osman Kerimol ve antrenör Albert Cane yer alıyordu.